Amalgam ve Kompozit Dolguların Karşılaştırılması
Teknolojideki hızlı ilerlemeler, tıbbın her alanında olduğu gibi diş hekimliği malzemelerinde de gelişime neden olmuş ve diş hekimlerinin malzeme tercihlerini gözden geçirmelerine neden olmuştur. Malzeme teknolojisindeki bu hızlı gelişime rağmen çoğu diş hekimi eski alışkanlıklarını koruma eğilimindedir ve geleneksel malzemeleri kullanma konusunda tutucu davranabilmektedir. Bu malzemelerden belki de ilk akla geleni amalgam dolgulardır. Amalgam 1880'lerden günümüze dek uzun yıllar boyunca diş dokusu kayıplarının telafisinde vazgeçilmez bir materyal olarak sıklıkla kullanılmıştır. İçeriğindeki antimikrobiyal özellikli maddeler sayesinde etrafında bakteri tutmama özelliği nedeniyle özellikle ağız hijyeni düşük bireylere uygulanan restorasyonlarda diş hekimleri tarafından daha güvenilir bulunmakta ve halen kullanılmaya devam edilmektedir.
Ancak günümüzde, dünyada pek çok diş hekimliği fakültesi öğrencilerine amalgam restorasyonları öğretmemektedir. Bu okullardan mezun olanlar eğer amalgam kullanmayı planlıyorsa, teknikleri kendileri öğrenmek zorunda kalmaktadırlar. İlk olarak kompozit resin (beyaz estetik dolgu maddesi) eğitimini almış olanlar amalgam uygulamakta zorlandıklarını belirtirken; amalgama alışmış hekimler ise kompozite geçiş yapmakta güçlük yaşamaktadırlar.
Amalgam dolgulardaki estetik yetersizlik, yapılışı esnasında dişin sağlam dokularından da bir miktar aşındırma gerektirmesi ve içeriğindeki civanın olası zararlarına karşı duyulan şüphe nedeniyle diş hekimliğinde alternatif bir materyal olarak kompozit dolgular geliştirilmiştir.
Her iki malzemenin de kendine göre avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır.
Amalgam ucuz, uzun ömürlü, uygulama tekniği basit ve hızlı, kolay elde edilebilir bir malzeme olarak tanımlamak mümkündür. Ancak tutunmasını sağlamak için sağlam diş dokusundan da madde kaldırmak gerekliliği, estetik yetersizliği ve civa içermesi önemli dezavantajlarıdır.
Kompozit dolgular ise estetik olmalarının yanı sıra sadece çürük dokunun kaldırılmasına olanak sağlamaktadır. Amalgam dolgular eski kompozit dolgulara göre çok daha uzun ömürlü olsalar da günümüz kompozit dolguları klinik açıdan amalgamla yarışır hale gelmiştir. Gelişen adeziv teknikler sayesinde artık çoğu diş kırığı vakası bile bonding sistemler aracılığı ile son derece estetik kompozit dolgular ile çözüme ulaşmaktadır. Arka bölge dişleri içinse doldurucu oranı çok daha fazla olan, çiğneme kuvvetlerine daha dayanıklı, uzun ömürlü ve estetik kompozit materyaller diş hekimlerinin kullanımına sunulmuştur.
Son yıllara kadar malzemeye göre dişte aşındırma yaparak restorasyonun ömrünü uzatmak fikri hakimken son yıllarda “minimal invaziv diş hekimliği” (en az aşındırma yapılarak) fikri hakimiyet kazanmış ve doğal diş dokusunu koruyarak uzun ömürlü restorasyonlar yapmak önem kazanmıştır. Bu da amalgamın kullanım alanını gitgide daraltıp kompozit dolgu teknolojilerine ağırlık verilmesine neden olmuştur.
Hekimlerin yeni malzemelere karşı temkinli yaklaşması oldukça doğal olmakla birlikte çok geniş bir yelpazede yapılan birçok çalışma doğru tercihin ne olduğu konusunda hekimlere ışık tutmaktadır. Bu nedenle malzeme seçerken isimlere takılmak ve tutucu olmak yerine hastaya sağladığı faydaların ön planda tutulması diş hekimliğinin ilerlemesinde oldukça önemlidir.
Hastalar dişlerine ne tarz bir dolgunun yapılması gerektiği konusunda diş hekimlerinden doğru bilgiyi alarak alternatifleri değerlendirebilirler.