23.02.2009

Çağın hastalığı olarak bilinen depresyon aslında varlığı bilinmeyen bir rahatsızlık mıydı? Yoksa son zamanlarda artışa bağlı olarak mı bu kadar gündeme oturdu?

Aslında depresyon olarak bilinen durum toplumumuzda hep vardı. Ama biz bunu depresyon değil, keyifsizlik, can sıkıntısı, halsizlik gibi anlamlarla tanımladık. Yıllar boyu genel olarak benzer semptomlarla kendini hissettirdi. İşte genel belirtiler:

  1. Depresif duygu durum
  2. İlgi Kaybı
  3. Uyku Bozukluğu
  4. İştah-kilo değişikliği
  5. Halsizlik-enerji kaybı
  6. Ajitasyon
  7. Değersizlik-kararsızlık-suçluluk hisleri
  8. Dikkat toplamada güçlük-unutkanlık
  9. Ölüm ve intihar düşünceleri

Depresyon bir düşünce ve duygulanımın hayata uygulanmasıdır. Yani düşüncelerimiz genel olarak olumsuzlaştığında, hayata genel olarak bakış açımız umutsuzluk, çaresizlik, isteksizlik, hayatın anlamsızlığı olarak şekillenir. Depresyonun çıkış nedenleri arasında, kayıp, üst üste yapılan hatalardan dolayı suçluluk, kendine yöneltilen aşırı eleştiri, hedefleri aşırı büyütüp ulaşamamanın verdiği yetersizlik ve çaresizlik duygusu, yaşanılan olaylara tepki verememekten dolayı bunların birikerek kaldırılamaz hale gelmesi, aldatılma, ekonomik kayıplar, ilgi-sevgi eksikliği, bedensel yetersizlik duygusu gibi genel olmakla beraber herkese özgü nedenle depresyon çıkmaktadır. Özellikle son zamanlarda insanların olaylara, haksızlıklara yeri ve zamanında tepki vermemesinden kaynaklanan bir depresif birikim daha da fazla görünmektedir. Kişi yaşanılan durumla ilgili sıkıntıları o an içine atmaktadır. Bu nedenle biriken bir kendini ifade edememe, derdini anlatamama, haksızlığa uğrama, acizlik, kullanılmış duygusu vb. gibi düşünce ve duyguları alt yapısını içinde oluşturmaya başlar. Özellikle burada dikkat edilmesi gereken nokta ise “sabır ve taviz” in birbirine karıştırılmasıdır. Şimdi bu yazıyı okurken hemen düşünebilirsiniz... Hayatımda sabır ve tavizi nerede karıştırıyorum ?  Sabır, bir çocuğu yetiştirmek gibidir. Onu büyütürken belli şeyleri yapabilmesi için emek verip bekleriz… Taviz ise bu çocuğu büyütürken her dediğine evet demektir. Sonrasında ise neden bu kadar tepkisiz kaldım veya neden bu kadar açık kapı bıraktım diye suçu kendinde bulmaktır.  Depresyondaki durum buna benzemektedir. Yaşantılarımızda keşkeler fazladır. Suçluluk duygusu genelde keşkeler ile başlatır cümleleri… Depresyona giren kişi ağırlıklı olarak “pişmanlık, suçluluk, değersizlik, önemsizlik, işe yaramazlık, kullanılmışlık” gibi düşünceleri taşır. Bu düşünceler, kişide, üzüntü, keder, isteksizlik, yaptığı işten zevk alamama, içe kapanma, sorunlardan kaçmak ve bir şeyler yapmamak için hep uyumak ve evden çıkmamak gibi duygu ve davranışlar gösterirler. Aslında bu konuda yapılan çalışmalarda da çok ilginç bilgilere ulaşmıştır mesela herkesin hayatında 3-4 kere depresyona girdiğini, fakat kişinin bunun adının depresyon olduğunu bilmediğini göstermiştir.

Sosyal yaşantımızda bizi depresyona sürükleyen aslında birçok neden bulunmaktadır. Ülkemizdeki insani ilişkiler, aile yaşamları, aşk, iş ilişkileri, ekonomik-kültürel yaşam gibi tüm noktalarda depresyona maruz kalmamak elde değil. Özellikle ekonomik krizin kol gezdiği şu anlarda sosyal ve ekonomik depresyondan söz edebiliriz. Toplumsal değişimler ister istemez ruh halimizi ve düşüncelerimizi etkilemektedir. Bunun nedeni ise mutluluğu hep dışarıda arayan bir toplum haline dönüşmemizdir.  Oysa dışarıdakiler ve ötekiler bizden çok da mutlu değiller. Biz var olan aile, millet ve realitemizle barışıp onunla mutlu olmaya çalışmalıyız.

Ekonomik kriz neden depresyon yapmaktadır? Çünkü mutluluğu alışverişlerde, giyimlerde, oyun salonlarında, lüks tüketimlere bağladığımız için ekonomik depresyon, bireysel olarak ruhsal-düşünsel depresyona dönüşebiliyor hemen. Oysa şu bir gerçek ki şuana kadar Türkiye”de kimse açlıktan ölmedi. Fakat yüksek derecede haz ve mutluluğunu ekonomik değerlere bağlayan bir toplum haline dönüştük.  Mutluluğumuzu ekonomik güce bağladık. Güce tapan güçten anlar misali hayatımızın tüm kontrolünü ekonomiye devrettik…

Ekonomik krizin baş gösterdiği son günlerde işini kaybeden, gelirinde düşüş yaşayan, kart ödemelerini aksatan, bir gecede sıralaması değişen insanların ruhsal durumunu analiz ettiğimizde hayata bakış açılarındaki fark ortaya çıkmaktadır.  Ekonomik temelli yaşamı merkez alan insanların bu tip krizlerde daha kaygılı ve depresif olduğunu söyleyebiliriz.

Yine ekonomik krize bağlı olarak aile yapılarında artçıların olması kaçınılmazdır. Erkek egemen toplumda baba rolünün kazanç ile özdeşleşmesi sonucu bu tip krizlerde babanın karizmasını çizdirmektedir. Hem çocuğun hem de annenin gözünde baba değer kaybetmenin veya kaybetme kaygısından dolayı yoğun olumsuz duygu düşünceler yaşamaktadır. Yapılan araştırmalarda, boşanmaların temelinde ekonomik etkenlerin daha yüksek çıktığı tespit edilmiştir.

Bu ekonomik ilişkinin bir de bireysel ilişki örneği var. Bir ilişkide karşıdakini ne kadar hayatının merkezine koyar isen seni o kadar çok etkiler. Her hareketi senin ruh durumunu alt üst eder. İşte aynı durum burada da geçerlidir.

İzlenilen kanallar, izlenilen haberler, hep aldatılmışlık, cinayet, terk edilme dolu kadın programlarının varlığı gizli bir depresyonun habercisidir. İnsanların ruh hali, izledikleri film, dinledikleri müzik, elbise rengi vs. her şeyi etkiler. Bu nedenle, depresyonu sadece bir nedene bağlamamak lazım. Bazen şartları farkında olmadan kendimiz hazırlarız.

Yine sosyal açıdan güvenin zedelenmesi vardır. Toplumsal güvenin azalması, insanların birbirine güvenememesi, kişinin kendini daha da çaresiz ve yalnız hissetmesine neden olmaktadır.  Bu durum büyük şehirlerin birer yalnız kalabalıklar yığınına dönüşmesine neden olmaktadır. Akraba ilişkilerinin azlığı, ekonomik-cinsel araçlı ilişkiler vs. birer üzüntü nedeni olabilmektedir. Fakat bu genel bir durum değildir. Başından her hangi bir olumsuz yaşantı geçmemiş insanlarımız bile bugün topluma karşı büyük bir güvensizlik hissetmektedir. Temele indiğimizde kitle iletişim araçlarının verdiği trajedi dolu haberler ve mesajlardır. Şuna inanıyorum ki, mesela yaşadığınız yerdeki insanların % 90 ı güvenilecek insanlardır. Ama bizim önyargılarımız ve korkularımız bizi yönlendirdiği için bazı şeyleri aşamamaktayız.

Peki kendimizi nasıl korumalıyız? Depresyon, biyolojik boyutunu bir kenara bırakırsak temelde olayları yorumlamak ve onlara kendimize göre bir anlam vermek ile oluşur. Mesela aynı olaya

  • Herkes neden aynı tepkiyi vermez?
  • Benim yaşadıklarımı arkadaşım yaşıyor olsaydı ona ne derdim?
  • Bu olayla ilgili hangi eski düşüncelerim ve duygularım aktive oldu?
  • Olay müdahale alanımın dışında mı? Dışında ise neden kendime pay çıkarıyorum?
  • Daha önce bu tip bir durumda nasıl baş ettim?
  • Daha önce bundan daha zor olayları nasıl atlattım?

gibi sorular ile durumumuzu analiz edip, cevaplar ile sağlıklı bir bakış açısı geliştirebiliriz. ( bu konuda bilişsel-davranışsal terapi ile sonuçlar alınmaktadır )

Depresyonun bu kısa belirtileri ve tanımından sonra depresyondan çıkış için neler yapabiliriz buna değinelim…
(Genelde teorik temelli makaleleri okumaktan çok sıkıldığım ve bilgi olarak kısa ve öz açıklamalardan yana olduğum için bu şekilde de yazmayı tercih ediyorum.)

  • Depresyonda bireyin isteği azalmıştır. Burada beynin çalışma sistemi biraz daha farklıdır. Normalde biz bir şeyi önce ister sonra yaparız. Ama depresyonda iken yaparak isteriz. Yani dışarı çıkmak için istek duymuyor isek, dışarı çıkma konusunda ısrar etmeliyiz. Çıktıktan sonra bize iyi geleceğini” iyi ki çıkmışım” diyeceğimizi iç konuşmamızla kendimize telkin etmeliyiz.
  • Depresyonda yaşam ile ilgili hem siyahları görürüz. Depresif ruh halimizden dolayı hayatın hep olumsuz, kötü giden yönlerini görürüz. Düşüncelerimiz hep umutsuzlukla doludur. Problemleri büyütür gücümüzü küçümseriz. Bu nedenle bu yazıyı okuduğumuzda bu sürecin hayatımızın genelini değil sadece yaşadığımız anı kapsadığını fark etmiş oluruz.
  • Depresyonda olduğumuz dönemde olaylara sağlıklı ve objektif bakamayacağımız için bu dönemlerde hayatımızda önemli kararlar almamalıyız. Evlilik, iş hayatı, çocuk v.s. gibi konularda iyileşme süreci bitmeden karar almamamız gerekir. Genelde bu dönemde eşinden ayrılmak isteyen, depresyon nedeni olarak eşini gören, depresyondan çıkmak için çocuk yapmak isteyen, yeni işe girmek ya da işten ayrılmak isteyen danışanlarımız olmaktadır. Bu durum evliliğini kurtarmak için çocuk yapmaya benzer. Son umut artık sıfır yaşındaki çocuktur.
  • Depresyon döneminde kişi yaşadığı olumsuz ruh halini ve düşünceleri mutlak olarak bir nedene dayandırmak ister. Bu nedenle farkında olmadan kendince mantıklı bir neden bulur. Bu durumlarda gerçek nedenleri bulmak için bir uzmandan yardım almak gerekir.
  • Depresyon sürecinde iştah bozulur. Aşırı yemek yemek olduğu gibi, yemekten kesilmek semptomlardandır.  Yemekten kesilmek, yenilen maddeden zevk almamak, damak tadının bozulmasının göstergesidir. Fakat iştah azalması arttıkça beden direnci düşeceği için depresyonun artışı görülür. Ayrıca halsizlik ve yorgunluk olacağı için depresyondan çıkma gecikir.
  • Depresyon hayatı değerlendirme sürecidir. Bu nedenle doğru düşünme, olayları facialaştırmadan ve çarpıtmadan doğru bakmak için sadece ilaç desteği yetmez. Yapılan araştırmalarda İlaç desteği alanların terapi alanlara oranla sonradan yinelenmesi daha yüksek çıkmıştır.
  • Kişi depresyonda olduğunda az emek veren ve mutlu edici aktiviteler yapar. Bunun ene büyük göstergesi son zamanlarda bilgisayarda oyun ve internet kullanımıdır. Yoğun kullanım geçici olarak mutlu etse de temelde depresyonun uzamasına ve sorunun etkisinin büyümesine neden olur. Kişi chatta zayıf kalmış tüm yönlerini istediği gibi tatmin etmekte, istediği kimliğe bürünüp istediği değeri ve ilgiyi yaratabilmekte ise de yine de geçici bir çözüm olmakta olup, reel hayata döndüğünde kendi gerçeklerinden rahatsı olup tekrar sanala kaçarak mutlu olmaktadır. Bu durum depresyonun sürmesine neden olmaktadır.
  • Depresyonda kişinin yoğun geçmişi sorgulamak ve hatalarını önüne koymak isteği vardır. Akılsal çıkarsamalar ile bunu fark etmek ve değiştiremediğimiz şeyler ile uğraşmaktan vazgeçip kabullenmek en sağlıklı yöntemdir.
  • Depresyonda bilişsel çarpıtmalar çok fazla ve abartılır. Olayları abartılı olarak vahimleştirmek, çözülemeyecek gibi düşünmek, umutsuzluk gibi bakış açıları oluşmaktadır. Bunların çözümü için kendimize sormamız gereken bazı sorular vardır.
  • Depresyonda iken verilen ilaçları günlük ruh halimize göre değil, belirtilen miktarda ve süre içinde aralıksız kullanmalıyız. Genelde hastaların kendini biraz iyi hissettiklerinde seansa gitmedikleri ve ilacı bıraktıklarını tespit ediyoruz. Bu durum tedavinin tamamlanmasını engeller.

Depresyon çağımızın hastalığı olarak kabul edilmektedir. Çünkü modern çağını düşünce ve yaşam biçimi depresif yaşama sürükleyicidir. Ama unutmayalım ki yaşam tarzımız, hayatımızda seçtiğimiz ilişkiler, hayatı değerlendirme tarzımız, yaşamdan beklentilerimizle alakalıdır. Tabii ki çocukluk yaşantısının etkisi büyük ve etkileyicidir. Fakat uzman desteği ile bu problemin de çözümü mümkün. Kendimizi depresif ruh haline teslim etmemeliyiz.

Çocukluğumuzun kötü geçmesi ve olumsuz yaşantılarımızın olması hayatımızın devamının buna bağlı olarak devam edeceği anlamına gelmez. Zor zamanlarımızla hemen geçmişimize sığınmamalıyız.

Sonuçta en mutlu insanlar çocukluğunu 4/4 lük yaşayanlar değil, şu anını 4/4 lük yaşanlardır. Hayatta her şeye rağmen mutlu olabilmek bir başarı ve azimdir. İnsanların savaşlarda, kıtlıklarda bile mutlu ve umutlu olabildiklerini devamlı görebiliyoruz.

Depresyonun başka bir boyutu ise reel benlik ile ideal benlik makasının geniş olmasıdır.yani var olan gerçeğimizle ulaşmaya çalıştığımız veya olmaya çalıştığımız ben arasındaki farkın fazla olması bizi hayal kırıklılığı nedeniyle depresifleştirmektedir. Hedefe ulaşamama, istediklerini yapamama, istediği gibi davranamama gibi olumsuz sonuçlar bireyde yetersizlik, becerememe gibi kendine dönük düşünceleri doğurur. Peki, ne yapmalıyız? …

  • Aslında hep dediğimiz gibi öncelikle var olan reel benliğimizle barışık olup kendimizi olduğumu gibi kabul etmeliyiz. Yani potansiyelimizi, bulunduğumuz sosyal-kültürel-ekonomik vs. düzeyimizi en başta kabul etmeliyiz. Kabul ettikten sonra somut gerçekçi ve ulaşılması mümkün ve kısa süreli hedefleri belirlemeliyiz. Böylece hem sonuçları kısa sürede görür hem de ulaşmak için daha çok çaba sarf ederiz.
  • Depresyon bir süreçtir. Sonuçta kronik olmadığı sürece belirli bir zaman diliminde biter. Bu sürenin uzunluğu kişinin azmine, yardım almasına, çevresel desteğe, yaşadığı sosyal ortamın özelliğine bağlıdır. Ama her zaman kişinin tek başına baş etmesi mümkün olmayabilir. Tek başına baş etmek, hem umutsuzluğu ve iyileşmeye olan inancı azaltır hem de özgüven kaybına neden olur.

Depresyon için söylenecek çok şey var. Fakat genel mantık hayata ve olaylara verdiğimiz anlam ve onları yorumlamaktır.

Saygı ve sevgi ile

Serhat Yabancı
Psik & Aile Danışmanı

kadıköy-0505 540 09 77

central hospital: 444 77 99-129

 

)

Makale Yazarı

Benzer Makaleler
Makale Yorumları
Henüz hiçbir yorum yapılmadı.