Web sitemizde kullanıcı deneyimini artıran Çerezler (Cookie) kullanılmaktadır. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmektesiniz.
X

Organ Nakli

Organ Nakli
22.09.2003
6218 Görüntülenme
0 Yorum

Ülkemizde pek sık yetişmeyen devlet adamlarından birini kaybettik.”Recep Yazıcıoğlu” özlem duyduğumuz, örnek kişiliklerden biriydi. Öncelikle ailesinin olmak üzere hepimizin başı sağ olsun. Ona Tanrı’ dan rahmet dilerken, onu toprağa verme sürecinde, pervasızca ve bilinçsizce yıprattığımız, bir anlamda onunla birlikte yitirmeye yüz tuttuğumuz bir kavramın üzerinde biraz da detaylıca durmak istiyorum. Bu kavram organ nakli. Bu büyük acının sıcaklığında pek hoş durmasa da, her gün onlarca babayı, onlarca anayı ve evladı sadece ve sadece organ bulamayarak yitirdiğimiz ülkemizde, bu denli önemli bir konuya parmak basmak için ne yazık ki daha uygun bir zaman da yok. Ve ne yazık ki tüm ölümler yek diğerleri kadar acı verici. Hele de onlar için yapılabilecek bir şeyler varken.

Vali Recep Yazıcıoğlu, atılımcı yönüyle, yaptıklarıyla topluma mal olmuş bir simaydı. Haliyle toprağa veriliş süreci de ailesi için olduğu kadar tüm ülke için de odak noktası oldu. Bu vesileyle gündeme gelen, organ bağışı ve beyin ölümü kavramları da medyada bir hayli geniş ilgi uyandırdı. Yaşanan bu medya sürecinde, çok önemli yanlışlar yapıldı. Bunları, sıcağı sıcağına ele almazsak kafalarımızın içindeki bu büyük yanlışlar, organ bağışına yaklaşımı kötüye götürecek ve on binlerce organ bekleyen vatandaşımızın da göz göre göre ölmesine neden olmaya devam edecek.

Sözünü etmeye çalıştığım bu büyük yanlışların başında beyin ölümü kavramı geliyor. Konunun uzmanı doktorların yaptığı son derece yerinde açıklamaların yanında, fişinin çekilip çekilmemesi ya da yaşamının sonlandırılıp sonlandırılmaması gibi ötenaziyi ilgilendiren organ bağışı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan ifadelerin kullanılması kafalarda büyük karışıklıklara neden oldu. Hiç kuşkusuz ki bu karışıklık Yazıcıoğlu ailesini de ciddi olarak etkiledi.

Öyleyse nedir bu beyin ölümü kavramı ? Öncelikle buna bir kez daha bütün yönleriyle değinmemiz gerekiyor. Her şeyden önce “Beyin Ölümü” ve “Bitkisel Hayat” arasındaki farkı açıklığa kavuşturalım. Deyimlere dikkat edildiğinde, aralarındaki ciddi fark da zaten açıkça görülüyor. Bitkisel hayat; adı üzerinde hayatı, yani bir cins yaşamı anlatıyor. Bu yaşam formunda, beynin bütünü ölmemiştir. Söz konusu olan beyinde bir fonksiyon bozukluğudur. Dolayısıyla bir bitki gibi bile olsa yaşam devam etmektedir. Belki ölü gibi yatmakta ve tüm gereksinimleri tıbbi bakımla karşılanmaktadır ama ölüm vuku bulmamıştır. Bildiğimiz anlamda tekrar ayağa kalkma olasılığı çok düşüktür ama mümkündür. Tıp dünyasında bazı vakalar bu şekilde senelerce yaşatılmış ve çok nadir de olsa eski fonksiyonlarını tekrar kazanmaları mümkün olabilmiştir. Böyle yaşamakta olan bir insan için mecazi anlamda fiş çekme diye tabir edilen bir yaşamı sonlandırma prosedüründen söz edilebilir ve bu olay tümüyle ötenazinin kapsamı içinde ele alınır.
Oysa beyin ölümü bundan çok farklıdır. Burada yaşamla ölüm arasındaki kadar büyük bir farktan söz ediyoruz. Beyin ölümü gelişmiş kişi, defnettiğimiz bir kişi kadar ölüdür, bir farkla ki bazı doku ve organlar 5-6 gün kadar canlılıklarını sürdürebilirler. Aslında bu canlılığı devam ettirme süreci defnettiğimiz bedenlerde bile bir süre devam etmektedir. Adli nedenlerle mezarlar açıldığında, sıklıkla cenazenin saçlarının ve tırnaklarının uzamış oldukları görülür. Tabiidir ki bu insanın yaşadığına delalet etmez. Bu durum, insanın ölüm zamanıyla dokuların tek tek ölüm zamanlarının farklı olmasından kaynaklanır. Beyin ölümü gelişmiş insandaki durum da bunun aynısıdır. Bazı organlar kısa bir süre için canlılıklarını sürdürse de, insan artık ölmüştür ve ölüm geri döndürülemez.
Beyin ölümünün tespit edilmesi ile ilgili tıbbi detaylarla hiç kimseyi sıkmak istemem ama bilimsel kesinliği ile ilgili birkaç şey daha söylemek istiyorum.
Pek çoğumuzun aklında bilimsel olguların inanılırlığı ile ilgili büyük kuşkular var. Bundan daha doğal bir şey de olamaz. Zaten bilimin kendisi gelişmeyi genel olarak kuşku duyma kavramı üzerine yerleştirmiştir. Bu nedenle de bilim, gerçekliklerini istatistiksel tanımlamalarla ifade eder. Tıp bilimi de öyledir ki; bazen bir hastalığın tedavi ilkeleri her sene biçim değiştirebilir. Ancak buna sığınarak bilimin diğer bir yönünün de göz ardı edilmemesi gerekir. Her yönden ispat edilmiş bir gerçekle karşılaşıldığında bilim bu gerçeğe gözünü kapatamaz. Bu denli kanıtlanmış gerçekler fazla değilse de, gerçeklikleri inkar edilemez. İşte ölüm de bu kapsam içinde ele alınabilecek en büyük gerçeklerden birisidir. Ölümün gerçekliğinden en ufak bir kuşku duysaydık, bir insanın bedenini nasıl olup da gömebilirdik ki?
Ölümün tanımına gelince işin felsefi yönü bir kenara bırakılırsa ki bu bizi aşar, biyolojik yönüyle ölüm nedir sorusuyla karşılaşırız. 21.yy. la girdiğimiz şu anda Tıp bilimi biyolojik ölümü yani bedenin ölümünü artık bütün açıklığıyla yapmış durumda. Bu durumdan Tıp Biliminin en ufak bir kuşkusu yok ve bunun tanımı da beyin ölümüdür. Beyin ölümü gerçekleştiği anda insan artık ölmüştür ve geri döndürülmesi mümkün değildir.
20.yy. lın başlarında kalp durmasının ölüm demek olduğu düşüncesi hakimken, tıp da ki ilerlemeler pek çok kişinin kalbinin durmasına rağmen yaşamının aslında devam ettiğini ortaya koydu. Çünkü teknik müdahalelerle kalp tekrar çalıştırıldığında, insan yaşamının hiçbir şey olmamış gibi devam ettiği açıkça görüldü. Demek ki kalbin durma sürecinde kişi ölmüş olamazdı. Çünkü ölüm dediğimizde; geri dönüşü olmayan bir durumu ifade etmekteyiz. Yine de ilk başlarda “yaşama geri döndü” tabiri sıkça kullanıldı. Oysaki kişi hiçbir yere gitmemişti ve kalbin durduğu zaman diliminde de yaşıyordu. Ölümün olabilmesi için tek bir şeye gerek vardı. O da beyinin ölmesine. İnsanın aklının, duygularının, içgüdülerinin, bütün vücut sistemlerinin ana kontrol mekanizmasının, kısacası insana ait olan herşeyin içinde bulunduğu beynin ölmesine. Zaten insan ve canlı metabolizmasındaki tüm organlar, kalp de dahil olmak üzere beyni yaşatmak için vardırlar. Beyin ölüp de otomasyon ortadan kalktığında, hepsi tek tek canlılıklarını yitirir. Komutanını kaybetmiş bir ordunun dağılışı gibi. Haliyle yeni bir komutan oluşturmaya da imkan bulunmamaktadır.
Biraz kaba da olsa bir örnekle bunu açıklamak isterim. Bir insanın boynunu iple bağlayıp başını keserseniz, kan akmayacağından kan dolaşımı devam eder. Beyin ve beyin sapı ayrıldığı için kişi son nefesini de vermiş olur. Bu esnada solunum yoluna bir cihaz koyar ve kendi nefes alamasa da siz dışardan bir cihazla hava vermeye başlarsanız bu başsız bedenin canlılığını bir süre devam ettirdiğine tanık olursunuz. Evet bu beden baştan tamamen ayrılmış olduğunda da bu koşullarda bir süre canlılığını sürdürür. Ama az önce de ifade ettiğimiz gibi insan baş tarafında kalmış olacaktır. O bedende yaşayan insan değil sadece dokulardır. Yani beyni var etmek için kullanılan organ ve dokular. Beden canlı ama insan artık ölüdür. İşte beyin ölümünün anatomik şekli budur. Beyin ölümü denilen kimsenin belki başı kesik değildir, ama beyni öldüğü için bahsettiğimiz durumun aynısını ifade eder. Böyle baktığınız zaman neden beyin ölümünde insanın ölmüş olduğunu ya da diğer bir tarifle ruhun artık bedeni terk etmiş olduğunu anlamak da kolaylaşacaktır. Diğer bir anlatımla, bir tavuğun başını keser ve yere bırakırsanız, iki üç adım daha atıp yere düşecektir. İşte beyin ölümü budur ve bu noktadan geri dönüş olamaz. Burada insanın yaşamıyla ilgili en küçük bir kuşku bile olsaydı, hiç kimsenin bu yaşam üzerine tasarruf etme hakkı olamazdı. Ölüm ve yaşam Tanrı’ sal kavramlardır. Biz hekimler sadece bunları ayırt etmekle ve elimizden geldiğince de insanı yaşatmakla yükümlüyüz. İlk paragrafta bahsettiğimiz gibi bu tasarruf hakkı ötenazi adı verilen tamamen farklı bir kavramın tartışma konusudur ve asla beyin ölümüyle karıştırılmamalıdır.
Onun içindir ki bugün dünyada tıp, ilaçları ve tedavi şekillerini kullanıma geçirmeden önce binlerce çalışma yapmasına ve ilaçların kullanımı ile ilgili riskleri ilaç prospektüslerinde abartarak yazıp insanları uyarmasına rağmen, beyni ölmüş bir insanın ölü oluşuyla ilgili bir kuşku duymamaktadır. Bu sadece ülkemizde değil bütün dünyadaki tıbbın kesinlikle baktığı bir olgudur.
Özet olarak anlamamız gereken şey beyin ölümü gelişmiş bir kişinin artık yaşamıyor olduğudur. Üzerinde en küçük bir kuşkunun olmadığı bu kavramı kişisel fikirlerimizle çarpıtmaya kalkmak, dünyaya ve insanlığa yapılabilecek en büyük ihanet olacaktır. Bu hortlakları kovmak için insanları öldürmeye benzer. Çünkü bu kişisel hurafelerimizle, yalnızca bir insanı toprağa vermekle kalmıyoruz. Beraberinde onun organlarıyla yaşayabilecek en az beş kişiyi de toprağa veriyoruz.

Dinimizin de bu konuya verdiği onay çok açık ve belirgindir. Bunu bir çok kereler din adamlarımız da ifade ettiler. Zaman zaman olumsuz yorumlar gelse de bunun asıl nedeni beyin ölümü kavramının kafaları karıştırmasından kaynaklanmaktadır. Böyle bir karışıklık olduğunda da, yapılan işlemi onaylamak tabiidir ki ne din adamı ne de bilim adamı için imkansızdır. Bu karışıklığın oluşmasında konuya yeterince hakim olmayan kişilerin yaptığı açıklamaların rolü büyük. Yoksa gerçek bilim ve gerçek din hiçbir zaman çakışmaz. Bir birlerine paralel iki çizgi gibidirler. Çakışan bilim adamı ve din adamıdır. Bilim ve dinin kendisi değil. Hiç kuşku yok ki yaşamı kurtarma adına, pek çok yaşamın söndürülmesi cehaletin en göz yumulamaz ve affedilemez şekillerinden biridir.
Burada da tüm dünyada olduğu gibi Yazıcıoğlu’nu değil de sadece organlarının canlılığını koruyabilmek için yürütülen bir süreç ne yazık ki Yazıcıoğlu’nu yaşatmaya yönelikmiş gibi algılandı. Çünkü beyin ölümü geliştiği anda o artık aramızdan ayrılmıştı. Yaratılan kavram kargaşaları, hem toplumun hem de ailesinin kafasını karıştırmaya yetti.
Umarız beyin ölümünün, ölüm demek olduğunu anlayabilmek için daha nice Uzay Heparı’ nın, Recep Yazıcıoğlu’ nun ve organ bekleyen milyonlarca insanın ölmesini seyretmemiz ya da kendi evladımız için organ beklememiz gerekmez

Ata Bozoklar

Yorumlar
Henüz hiçbir yorum yapılmadı.
Doktorlarımıza sorularınızı iletin...
DoktorumOnline.NET ile alanında uzman doktorlarımıza yaşadığınız sağlık problemi ile ilgili soru sorabilir, isterseniz de doktorlarımız ile muayene için iletişim kurabilirsiniz. DoktorumOnline.NET size sizin en uygun doktora, en hızlı şekilde ulaşmanızı sağlar.
iv>