09.11.2010

A. KADINDA GONORE

Gonore, cinsel yolla bulaşan hastalıklar içinde en sık rastlanan ve halk arasında sausage''bel soğukluğu''sausage adı verilen, Neisseria Gonore tarafından oluşturulan bir hastalıktır. Son zamanda bütün dünyada gonorede artış görülmüştür.

Gonore tedavi edilmediği takdirde eklemleri ve kalp kapaklarını bile etkileyerek vücuda yayılabilir. Gonoreli kadınların yarıdan çoğu semptom göstermez ya da semptomlar ihmal edilecek kadar hafif seyreder. Vaginal akıntı, idrarda yanma, adet dışı kanamalar, ilişkiden sonra kanama gibi şikayetlere neden olabilir. Gonokok enfeksiyonu en fazla servikal kanal, üretra, rektum, farenks ve konjonktivayı kapsayan mukozal yüzeylere yerleşir. Hastalık belirtileri genellikle mikrobun alınmasından 2-3 gün sonra başlar. Hastalık alındıktan sonra inkübasyon süresi 2-30 gün arasında değişir. Kadınların bir kısmında pelvik inflamasyon (PID), yaygın gonokok enfeksiyonu, artritis (eklem yeri iltihabı), kalp kasında enfeksiyon (kardiyomyopati) yaparak sistemik enfeksiyona neden olur. Gonore geçiren kadınlarda geç sekeller olarak ortaya çıkabilen kısırlık, dış gebelik, kronik ağrı şikayetleri gibi durumlar cerrahi tedavi gerektirebilir.

Gonore, birden çok kişiyle ilişki kuran seksüel aktif kadınlarda, siyah ırkta, düşük sosyo-ekonomik durumlarda daha sık görülür.

Gonokok enfeksiyonunda klinik: Enfeksiyon en sık servixte oturduğundan pürülan akıntı olur ve ve serviks epiteli spekulum takma, smear alma işlemleri sırasında kolayca kanar. Ayrıca gonore etkeni üretra, Bartolin bezi ve Skene bezlerine de yerleşebilir. İdrarda yanma (disüri), sık sık idrara gitme (pollaküri), akıntı ve vulvar rahatsızlıklar görülür. Bartolin bezinde apse yapabilir. Tanı gram boyama ve kültür ile doğrulanır.

Sevikal gonoreli kadınların yaklaşık %15'inde üst genital sistem enfeksiyonu görülür. Tübalarda belirgin ödem, pyosalpinks (tübalarda pü toplanması), apse formasyonu oluşur. Bu hastalar, ilerde tubada tıkanıklık olacağından sterilite (kısırlık) şikayeti ile başvururlar.

Gonokokların kan yolu ile yayılımı sonucu, eklem yerlerine iltihap (artritis), döküntü, deri lezyonları ile seyreden yaygın gonokok enfeksiyonu gelişir. Gonore rektumu tutarsa, rektal ağrı, akıntı ve kanama gibi semptomlar ortaya çıkar.

Yüksek risk populasyonundaki gebelerin %2'sinde gonokok enfeksiyonu görülür; plasental zarlarda iltihap, su kesesinin erken açılması, erken doğum, intrauterin gelişme geriliği gibi çeşitli hastalıklara neden olabilir.

Tanı: Gonore etkeni olan Neisseria Gonore, gram-negatif diplokoklardır. Servikal ve üretral sekresyonların gram boyanması ile mikroskop altında lokositler (beyaz küre) içinde gram-negatif diplokoklar olarak görülür. Akıntıdan kültür yapmak da çok önemlidir. Thayer-Martin besi yeri kültür için kullanılmaktadır. Kültürde gram-negatif diplokokların görülmesi ile tanı konur.

Tedavi: Tedavide üçüncü generasyon sefalosporinler (ceftriaxone v.s.), tetrasiklin gibi çeşitli antibiyotikler kullanılır. Gonore'de eşler de mutlaka incelenmeli, gonore tespit edilirse tedavi edilmelidir. Lubrikanlı kondom ile cinsel ilişki bu hastalığın azalmasına neden olur. Enfekte bir anneden doğan yenidoğan bebeğin gözünde ophthalmia neonatorum denilen tehlikeli pürülan akıntılı hastalık ortaya çıkabilir. Tedavide üçüncü generasyon sefalosporinler (ceftriaxone v.s.), tetrasiklin gibi çeşitli antibiyotikler kullanılır. Gonore'de eşler de mutlaka incelenmeli, gonore tespit edilirse tedavi edilmelidir. Lubrikanlı kondom ile cinsel ilişki bu hastalığın azalmasına neden olur. Enfekte bir anneden doğan yeni doğan bebeğin gözünde denilen tehlikeli pürülan akıntılı hastalık ortaya çıkabilir.


B. KADINDA SYPHİLİZ (FRENGİ)

Treponema Pallidum'un sebep olduğu kronik seyirli bulaşıcı bir hastalıktır. Cinsel birleşme sırasında, sıyrık, yara gibi epitel lezyonlarından sproketalar girer. Klinikte temastan birkaç saat sonra lenf yollarıyla kana geçer.

1. Devre Sifiliz

Temastan 3-4 hafta sonra giriş yerinde sausage“şankr”sausage teşekkül eder.

Şankr sert ve ağrısızdır., küçük dudaklarda, anüste, mons pubiste, memede, dilde görülebilir. Kasıklardaki lenf bezleri şişer. Lenf bezleri sert ve büyümüştür, fakat hassas değildir.

2. Devre Sifiliz

Temastan 60 gün sonra deri belirtileri ile II. devre başlar. Papüllü, püstüllü, kırmızı deri lezyonları görülür. Ayrıca özellikle vulvada spiroketa'dan çok zengin “condylomata lata” denilen çok sayıda yuvarlak, sert lezyonlar belirir. Serolojik ve diğer testler bu dönemde artık pozitif olur.

Latent (Gizli) Sifiliz: Vakaların %30'u şifa ile neticelendiği halde %30'unda ise yıllarca sürebilen latent devre başlar. Latent sifilizde deri belirtileri kaybolur, yalnız serolojik testler ile sifilizin varlığı anlaşılır.Vakaların %30'u şifa ile neticelendiği halde %30'unda ise yıllarca sürebilen latent devre başlar. Latent sifilizde deri belirtileri kaybolur, yalnız serolojik testler ile sifilizin varlığı anlaşılır.

3. Devre Sifiliz

Geç Sifiliz Dönemi: Ortaları yumuşak, yuvarlak kısmen yüzeysel olan, ülsere, sausage“gom”sausage adı verilen lezyonlar oluşur. Gomda treponema yoktur ve enfekte edici değildir. Vücudun herhangi bir yerinde gom görülebilir. Gomlar iç organlara da yerleşebilir. Sifiliz beyin dokusuna yerleşirse genel ve yaygın nörolojik lezyonlar ortaya çıkar.

Konjenital Sifiliz: Sifilizli anneden fetüse geçen treponemalar fetüsü enfekte ederek tüm organlarına yerleşirler ve fetüs ölür; gebeliğin ikinci yarısında düşükler meydana gelir sausage“sifiliz fötalis”.sausageSifilizli anneden fetüse geçen treponemalar fetüsü enfekte ederek tüm organlarına yerleşirler ve fetüs ölür; gebeliğin ikinci yarısında düşükler meydana gelir “

Anneden geçen hastalığın virülansı çok fazla değilse bebek canlı doğar, fakat bu çocuklarda ikinci devre deri belirtileri, dalak büyüklüğü, ağız çevresinde çatlaklar oluşur. Buna da sausage“süt çocuğu sifilizi”sausage denir. Annedeki hastalığın virülansı çok az ise çocukta sifiliz belirtileri 3-4 yaşında ortaya çıkar. Kesici dişlerin yarım ay şeklinde olması (Hutchinson dişleri), sağırlık, körlük gibi “beyin sifilizi” belirtileri görülür.

Teşhis: Sifilizin klinik tanısı konulduktan sonra kesin teşhisi koyabilmek için genital lezyonlardan veya bölgesel lenf bezlerinden alınan materyallarde, karanlık alan mikroskopisinde, 8-10 düzenli kıvrımlarıyla Treponema Pallidumu görmek gerekir. Sifilizin klinik tanısı konulduktan sonra kesin teşhisi koyabilmek için genital lezyonlardan veya bölgesel lenf bezlerinden alınan materyallarde, 8-10 düzenli kıvrımlarıyla Treponema Pallidumu görmek gerekir.

Ayrıca serolojik testler yapılır: Veneral-Disease-Rasearch-Laboratory testi (VDRL), Rapid plasma reagin testi(RPR), kompleman bağlama ve Treponema-immolizasyon testi (TPI), Floresan Treponamel Antikor Absorpsiyon testi (FTA absorpsiyon test) gibi testler ile sifiliz tanısı ekarte edilir.

Tedavi: Sifilizin tedavisinde penisinin kullanılır. Penisiline alerjik olan hastalarda eritromisin, tetrasiklin kullanılmaktadır. Tedavi başladıktan 24 saat sonra bulaşıcılık kaybolur. Sifiliz tanısı alan kişi kan bağışında bulunmamalıdır. Cinsel ilişki sırasında kondom kullanılması bu tür hastalıkların bulaşmasını önler. Sifilizin tedavisinde penisinin kullanılır. Penisiline allerjik olan hastalarda eritromisin, tetrasiklin kullanılmaktadır. Tedavi başladıktan 24 saat sonra bulaşıcılık kaybolur. Sifiliz tanısı alan kişi kan bağışında bulunmamalıdır. Cinsel ilişki sırasında kondom kullanılması bu tür hastalıkların bulaşmasını önler.

C. YUMUŞAK ŞANKR

Cinsel temas yolu ile geçen, inkübasyon dönemi 1-3 gün olan, Hemofilus Ducrey'in yapmış olduğu bir hastalıktır. Etkeni gram negatif bir basildir. Basilin giriş yerinde çapı 2 cm'ye kadar ulaşan, ağrılı, yumuşak, altı oyuk, sınırları belirgin, bir veya birkaç adedi bir arada görülen ülserler oluşur. Ülserlerin ortaya çıkmasından birkaç hafta sonra tek taraflı sausage“Bubon”sausage adı verilen kasık lenf bezlerinde ağrılı şişlikler meydana gelir. Üzerini örten deri kırmızıdır. Tedavi edilmezse bu bezler kendiliğinden açılır ve buradan cerahat (pü) çıkar. Lenf bezleri tek olabileceği gibi birbirleri ile bitişik hale de gelebilirler.

Teşhis: En çok sifiliz ile karışır. Fakat sifilizdeki lezyonların aksine buradaki lezyonlar yumuşak ve ağrılıdır. Bu nedenle sifiliz için tetkikler de mutlaka yapılmalıdır.

Yumuşak şankr teşhisinde lezyonlardan alınan materyale gram boyaması yapılarak, etken aranmalıdır.

Tedavi: Bu hastalığın tedavisinde genellikle sulfanomidler kullanılır, gentamisin tetrasiklin tedavisini tavsiye edenler de vardır.


D. AIDS (Acquired Immüno Deficiency Syndrom)

AIDS, sonradan kazanılan immün (bağışıklık) yetmezlik sendromudur. Virüsün ilk defa Afrika'da yaşayan yeşil maymunlardan insanlara geçtiği saptanmıştır. Humman immunodeficiency virüs (HIV) adı verilen HIV I ve HIV II olmak üzere iki tür HIV virüsü tespit edilmiştir. Virüs bulaştıktan sonra 3-6 ay içinde ancak kan tetkiki ile AIDS tespit edilebiliyor. AIDS teşhis ve tedavi edilmezse 10 yıl içinde gerçek anlamda hastalık ortaya çıkıyor. Hastalığın prognozu çok kötüdür.

Bağışıklık sistemleri baskı altına girmiş kimselerde görülen, son derece fırsatçı ve öldürücü enfeksiyonları ve nadir görülen malign (habis) lezyonları kapsamına alan bir hastalıktır. HIV kan, sperm sıvısı, vaginal ve servikal salgılar ve diğer vücut sıvılarından izole edilmiştir. En çok kan ile temastan bulaşır. AIDS'de T hücresi fonksiyonlarında anormallik söz konusudur. Fırsattan yararlanarak araya giren enfeksiyon ajanları, deride, akciğerlerde, mide-barsak kanalında, santral sinir sisteminde çeşitli tahribatlar yaparak, organlarla ilgili hastalıklara, hatta ölüme neden olabilir.

1979 yılında ABD'de KAPOSİ sendromunda insidansın artmasından sonra AIDS sendromu tarif edilmiştir. Kaposi sendromu hızla büyüyen, malign, radiorezistan karakterli bir tümördür.

Önceleri yalnız homoseksüeller arasında yaygın olduğu halde, bugün intravenöz ilaç kullananlarda, çocuklarda, hatta heteroseksüellerde de ortaya çıktığı görülmüştür. Defalarca kan ve kan ürünü transferi yapılanlar ve immünosüpressif tedavi olanlar AIDS için primer riskli gruplardır. İntravenöz ilaç kullananlarda, hemofili hastalığı olanlarda, genetik yatkınlığı olanlarda, kortikosteroid gibi immün cevabı baskılayıcı ilaç kullananlarda AIDS görülme oranı artar.

Tanı: ELİSA (enzym- linked immuno sorbent assay) yöntemi ile enfekte hastaların kanında HIV antikorlarının gösterilmesi ile tanı konur, yöntemi ile enfekte hastaların kanında HIV antikorlarının gösterilmesi ile tanı konur.

AIDS'in kliniği:

AIDS kliniği üç ayrı grupta inceleyebiliriz:

a) İnkübasyon devri: (Genellikle 3-6 ay devam eden semptomsuz dönem)

  • sausageBulaşma olur.sausage
  • sausageSemptom yoktur.sausage
  • sausage5 yıl veya daha fazla da sürebilir.sausage

b) AIDS'e bağlı kompleks (ARC):

  • sausageYaygın lenfadenopati: Lenf bezlerinde yaygın büyüme.sausage
  • sausageİştahsızlık, ateş, gece terlemesi, ishal, ağırlık kaybı gibi sistemik semptomlarsausage
  • sausageAğızda kandidiazis, herpes zoster gibi alışılmamış, tekrarlayan enfeksiyonlarsausage

c)AIDS tam olarak yerleşmişse:

  • sausageFırsatçı enfeksiyonlar tekrarlarsausage
  • sausageKaposis sarkomu ve beyinde primer lenfomayı kapsayan nadir malignansiler görülür.sausage
  • sausageToksoplazma, kandida albikans sonucu beyin apsesi, pnömoni, sepsis, kolitis, akciğer apsesi gibi ağır hastalık tabloları oluşur. Özellikle akciğerlerde sausage“Pneumocystis carinii pnömonisi”sausage tespit edilir.sausage

AIDS olguları çoğu kez 20-45 yaş arasında olan kimselerde görülür. AIDS'li annelerin emzirdikleri bebeklerine anne sütü yoluyla da virüsün geçtiği tespit edilmiştir. AIDS'te malign oluşum ortaya çıkmışsa prognoz kötü olup mortalite (ölüm oranı) %60-70 gibi çok yüksek oranda görülür.

Tedavi: Tam etkili antiviral (virüse karşı) ajan henüz geliştirilememiştir. İnterlökin II, alfa interferon, gamma interferon gibi çeşitli preparatlar araştırılmış, kortikosteroid tedavisi pek başarılı sonuç vermemiştir. Enfeksiyonların tedavisi için uygun geniş spektrumla antibiyotikler ve kemoterapatikler kullanılmaktadır. Bugün AIDS hastalarına bir antiretroviral madde olan azidotimidin (AZT, Zidovudin) gibi ilaçlar verilmektedir. Tam etkili antiviral (virüse karşı) ajan henüz geliştirilememiştir. İnterlökin II, alfa interferon, gamma interferon gibi çeşitli preparatlar araştırılmış, kortikosteroid tedavisi pek başarılı sonuç vermemiştir. Enfeksiyonların tedavisi için uygun geniş spektrumla antibiyotikler ve kemoterapatikler kullanılmaktadır. Bugün AIDS hastalarına bir antiretroviral madde olan azidotimidin (AZT, Zidovudin) gibi ilaçlar verilmektedir.

İmmün yetersizliğin giderilebilmesi için taze kan, lökosit transfüzyonu ve immünoglobilin verilmektedir.

AIDS'ten korunma:

Kan ve kan ürünleri ile geçmesi nedeniyle, özellikle AIDS vakasının sık görüldüğü ülkelerden kan almamak, donörlere (kan veren kimse) çok dikkat etmek gerekir. Kan veren insanlar (donör) çok sağlıklı olmalıdır. Kan alınmadan önce bu insanlar esaslı bir anamnez alınmalıdır. Avrupa, Afrika, Asya gibi ülkelerde uzun zaman kalmış olanlardan, TIR şoförlerinden, I.V. yoldan uyuşturucu kullananlardan, öksürüğü, halsizliği, uzun süren ishali, lenfadenopatisi v.s. olanlardan kan alınmamalıdır.

 


AIDS hastalığında bilinmesi gereken temel noktalar;

  1. AIDS cinsel temas ve kan yoluyla geçer. Ayrıca hastalığı taşıyan gebe kadınlardan, doğacak çocuklarına kan yolu ile geçebilir. Bugün için tedavisi hakkında çok yol katedilmiş olmakla beraber halen çalışmalar devam etmektedir.

  2. Cinsel temasla bulaşmayı önlemek için, birden fazla kişiyle, eşcinsel olan insanlar ile ilişkiden kaçınmak, cinsel birliktelikte her iki partnerin de hastalığı olmadığından emin olmak ve herhangi bir şüphe varsa, prezervatif (kondom) kullanmak gerekir.

  3. Kullanılacak enjektör ve iğnelerin bir kez kullanılıp atılan cinsten olmasına özen gösterilmelidir.

  4. AIDS mikrobu almış kadınlar gebe kalmamalıdır.

  5. Bütün aileler çocuklarına AIDS'e yakalanmaktan nasıl sakınacaklarını öğretmelidirler.

 

 

)

Benzer Makaleler
Makale Yorumları
Henüz hiçbir yorum yapılmadı.